Basın Açıklaması
İstanbul 13 ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin iki yedek üye yargıcı 10 Ağustos 2013 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki beyanatlarında özetle; “Ergenekon davasıyla ilgili olarak dosya içeriği bilinmeden konuşulduğunu, kendilerini eleştirenlerin ‘gerekçeli kararı beklemeleri” gerektiğini, 45 gün boyunca her gün 08:00-21:00 saatleri arasında iddiaları (dosyayı) değerlendirdiklerini, kişilerin durumlarını hassas terazide tartar gibi tek tek incelediklerini; verdikleri karar noktasında vicdanen çok rahat olduklarını, çok isabetli ve hukuki bir karar verdiklerini, özellikle son hükmün hazırlık aşamasının çok yoğun geçtiğini, yoğun hararetli bir müzakere dönemi geçirdiklerini, yedek hâkimler olarak gerekçeye dönük olarak çalıştıklarını” belirtmişlerdir. Bu beyanatlarda iki yedek üyenin, "hüküm öncesinde yaklaşık 45 gün süren müzakerelere, asıl heyeti oluşturan başkan ve iki üye yargıç ile birlikte kendilerinin de katıldıklarını, çok sayıda ağır hapis cezalarını içeren hükmün oluşumuna değerlendirme ve görüşleriyle katkı sunmaları nedeniyle vicdanen çok rahat olduklarını, gerekçeli karar yazımına da katılacaklarını" açıkça ifade ettikleri görülmektedir.
Kamuoyunda “Ergenekon Davası” olarak adlandırılan, bir eski Genelkurmay Başkanı, birçok gazeteci, akademisyen, siyasi parti mensubunun da yer aldığı çok sayıda kişinin, çok sayıda suçtan sanık olarak yargılandıkları davada, 5 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul 13 ncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce açıklanan karar, gerek nitelik ve içerik, gerekse yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti gibi yönlerden ulusal ve uluslararası alanda bir çok tartışmalara neden olmuştur.
İki yedek üyenin açıklamaları, davanın karar sürecine yönelik olup, anılan kararın içeriğini adli yönden denetlemek kuşkusuz görev alanımız dışında ise de, bu durum tüzüğümüzdeki amaç ve ilkeleri gözeterek açıklama yapmamıza engel değildir. Temel haklara ilişkin evrensel kuralların, iç hukukta yasalardan öncelikli olarak uygulanması yolundaki Anayasa'nın 90/son maddesi gözetildiğinde, taraf olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde ve BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nde yargılamanın adil yapılmasına, bunu tam anlamıyla gerçekleştirecek bir mahkemenin varlığına işaret edildiğinden, BM İnsan Hakları Komisyonu'nca 2003 yılında onaylanan ve HSYK tarafından da 2006 yılında benimsenen BM Yargı Etiği Kuralları'nda, bir mahkemenin mutlaka "bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat" esas ve ilkeleri çerçevesinde oluşması ve görev yapması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu kurallarda, anılan ilkelerin mevzuat boyutuyla sağlanmasının yanında, uygulamada da yaşama geçirilmesi, yine aksi yolda bir algı ve görüntünün de ortaya çıkartılmaması ayrıca ifade edilmektedir.
Sendikamız; erkler ayrılığına, yargı bağımsızlığına, adil yargılama ve yargı etiği kurallarına aykırı olarak yapılandırılan ÖGM'lerin kaldırmasını, hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün, meslek kurallarının korunması adına baştan beri her platformda savunmakta olup, somut bir davanın görüldüğü mahkemede görevli iki yedek yargıcın açıklamaları, faaliyetlerimizin haklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Bu nedenle aşağıdaki açıklamanın yapılmasında yarar görülmüştür:
- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası'nın (CMY) 250 nci maddesinde düzenlenen mahkemeler, kendilerine özel görev yüklenen ağır ceza mahkemeleridir.
- 5235 sayılı Yasa'nın 9/3 ncü maddesi uyarınca, ağır ceza mahkemelerinde bir başkan ve yeteri kadar üye bulunmaktadır ve bu mahkemeler bir başkan ve iki üye ile toplanmaktadır.
- 5271 sayılı Yasa'nın 250 nci maddesinde öngörülen özel görevli mahkemelerde ayrıca yedek yargıçlar da bulunmaktadır. Bu yedek yargıçlar soruşturma sürecinde, yargıç kararı alınması gereken işlere bakmakla görevlidirler. Kovuşturma yani yargılama sürecinde ise bu yedek yargıçlar, sadece heyette süreçte boşluk ortaya çıkabilmesi olasılığı nedeniyle İHAM kararlarından hareketle, yargılamada yüzyüzelik kuralları gözetilerek sadece duruşmayı izlemekle yetinmesi gereken yargıçlar olup, bunun ötesinde bir görevleri bulunmamaktadır. Bu durumda yedek yargıçlar heyette boşluk olduğunda heyete iştirak ederler, heyette boşluk olmadığında ise ne heyete, ne müzakereye ve ne de hükme hiç bir biçimde katılamazlar.
- CMY'nin 227/1 maddesi uyarınca (hükmün tartışılıp oylandığı) müzakerede ancak ve ancak hükme ve karara katılacak yargıçlar bulunabilir.
- CMY'nin 229/1 maddesi uyarınca, müzakerede mahkeme başkanı kıdemsiz üyeden başlayarak oyları ayrı ayrı toplar ve en sonra kendi oyunu verir.
- CMY'nin 232/4 maddesi uyarınca da, karar ve hükümler, karar ve hükme katılan yargıçlar tarafından imzalanır.
- Yargı bağımsızlığı, yargının dışa karşı bağımsızlığı yanında yargının kendi içinde de bağımsız olmasını, hiç bir biçimde ne içerden ne de dışardan etki altında olmamasını gerektirmektedir.
- CMUY'nın 308 nci maddesinde, mahkemenin yasaya aykırı oluşması, mutlak bir hukuka aykırılık hali olup, bu durum da hükmün esastan incelenmesini engelleyen usulden mutlak bir bozma nedenidir.
Yapılan açıklamalardan, nihai mahkeme hükmünün tartışılıp oylanarak belirlendiği müzakerelere; hükmü veren heyeti oluşturan ve hükmü imzalayan başkan ve iki üye yargıcın dışında, iki yedek üye yargıcın da katıldığı, bu sürece etki ve katkıda bulundukları tartışmasız ortaya çıkmıştır.
Hükmün tartışılıp, hazırlanıp açıklanacağı müzakerelere katılma yetki ve görevleri olmayan bu iki yedek üyenin her ne şekilde olursa olsun müzakere sürecine katılmasıyla, iç hukuk ve tüm evrensel hukuk kuralları gözetildiğinde, yargı etiğine ilişkin tüm kurallara aykırı hareket edildiği, yine adil yargılama kurallarının ihlal edildiği, hukuka uygun bir karar ortamının oluşturulmadığı, böylece kararın açıklanma sürecinde yaşanan açıklık kurallarına aykırılığın da ötesinde başkaca çok daha büyük aykırılıkların da yaşanmış olduğu, tartışmasız bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Bu durum müzakereyi de kapsamına alan adil yargılama sürecine müdahale ortamını yaratan heyetin, yine müzakereye katılma yetki ve görevleri olmadığı halde müzakereye katılan yedek üyelerin adli, mesleki, disiplin ve etik sorumluluğunu ortaya çıkardığı gibi, ÖGM'lerin bir çok kaldırılma gerekçesinden biri olarak belirtilen bu mahkemelerde kural olarak adil yargılamanın yapılmadığı, adil yargılama ortamının bulunmadığı, ehliyet ve liyakattan bile yoksun kişilerin görevlendirildiğini de ayrıca ve bir kez daha doğrulamıştır. Yargıtay'ın yerleşik uygulamaları itibarıyla bu süreç usulden mutlak bir bozma nedeni olarak ortaya çıkmakta olup, o boyut temyiz süreci ile ilgili bir konudur.
Mevzuat; hükmün oluşturulduğu müzakerelerde, sadece karar ve hükme katılacak yargıçların bulunmasına ve hükmün sadece onlar tarafından oluşturulmasına izin vermekte iken, anılan beyanatlar, yedek üye yargıçların da bu sürece katıldıklarını ortaya koymuştur. Sürece başkaca katılan olup olmadığı henüz bilinmemektedir. Bu şekildeki bir hükmün, "yasal görev ve yetkisi bulunmayan yargıçların katılım ve katkısıyla oluşturulup, yasaya uygun müzakere edilmiş gibi tutanağa bağlanarak" açıklandığı verilen beyanatlarla ortaya çıktığından, hukuksal temelde müzakere yapılmadan duyurulan karar nedeniyle, hükmün hukuken doğmadığı, yani “yok hükmünde olduğu” tartışmaları da hiç bir zaman gündemden düşmeyecektir.
Mahkemenin iki yedek üye yargıcının birbirini doğrulayan beyanatları, ulusal ve uluslararası kamuoyunun ve hukuk çevrelerinin gündeminde olan ve önem atfettiği böyle bir davada dahi, temel hak ve özgürlüklerin bu mahkemelerde nasıl hiçe sayıldığını çok açıkça göstermiştir.
Özel Görevli Mahkemeler'de hukukun üstünlüğünden uzaklaşıldığı için bu mahkemelere her durumda karşı olduğunu açıklayan Yargıçlar Sendikası, bu mahkemelerde adil yargılama ortamının oluşmadığını, hukukun üstünlüğünün ve yargı etiğinin çok açıkça ihlal edildiğinin bir kez daha ortaya çıktığını belirterek, hukukun üstün, etkin ve egemenliği için Özel Görevli Mahkemelerin bir an önce kaldırılmasını ifade etmektedir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
YARGIÇLAR SENDİKASI YÖNETİM KURULU