100 YAŞINDA BİR GENÇ: CUMHURİYET
Cumhuriyet, belki sözcük anlamıyla bir yönetim biçimini ifade etse de aslında Türkiye Cumhuriyeti, yönetim biçimini de kapsayan ama onu aşarak tüm Anadolu için tarihsel bir yol ayrımını, büyük bir dönüşümü, devrimi ifade eder. Anadolu halkının Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlattığı, direnişin ve zaferin temel ruhudur cumhuriyet. Kendi toprağını, kendi yuvasını kurtarmak, kendi geleceğini, kendi kaderini tayin etmek adına başkaldıran Anadolu halkı, aynı zamanda emperyal güçlerin içerideki işbirlikçilerine “tahakkümsüzlük” mesajı vermiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşu ile egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kabulü, aslında cumhuriyetin kabulüdür. Teknik ifadesiyle 1921 Anayasasının 1. Maddesine eklenen fıkra ile cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te Teşkilat-ı Esasiye içerisinde kaydi olarak yerini almıştır. Bir “erdem yönetimi” olarak tanımlanan cumhuriyet, halkı pasif tebaa olmaktan çıkarıp aktif yurttaşlar topluluğuna dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Cumhuriyeti ilan eden meclisin tutanakları, saltanatı, bir sultanı, tacidarı kabul etmeyen vekillerin ses ve sözlerine tanıklık eder. Egemenliğin kaynağı olarak kendisini işaret eden Anadolu halkı, kendi direnişi ve kendi zaferi ile kendi yazgısını belirlemiş, yönetimin meşruiyet zemini olarak ta kendisini göstererek cumhuriyeti benimsemiştir. 29 Ekim 1923 günü söz alan mebusların, anlatım ve ifadelerinden hareket etmeden, tarihsel bu ard alanı görmezden gelerek cumhuriyeti anlamlandırmak olanaklı değildir. Zira bu irade ile Anadolu halkı, kendi yazgısı ve kendi yaşam biçimini belirlemiş, yüksek bir ideal ile aydınlanma devrimini başlatmıştır.
Bilimsel eğitimden, endüstri ve teknolojiye, hukuk sisteminden kültüre uzanan geniş yelpazede girişilen devrimler ile halk, dünya uluslar topluluğunda hak ettiği yeri almayı hedeflemiştir. Yaşamın her alanını çağdaş hukuk kuralları ile düzenlemek, kişi hak ve özgürlüklerini anayasal ve yasal güvenceye almak, laik hukuk düzenini benimsemek ve bu yolla insanlık onuruna yaraşır bir yaşamın temelini atmıştır.
Bugün cumhuriyeti, bu farkındalık ve tarih bilinci ile anlamak, demokrasiyle taçlandırmak, temsil ettiği değerlere uygun bir anayasal düzeni tesis ederek yüceltmek zorunluluğu bulunmaktadır. Cumhuriyet, bu bağlamı ile demokrasiyi yukarıdan aşağıya doğru genişleten, katı merkezci yapıyı makul ölçülerde esnetebilen, devleti tek ırka dayanan siyasal örgütlenme modeline indirgemeyen, tüm yurttaşların yönetimde söz sahibi olabildikleri bir yönetim tarzını benimseyen, doğayı ve çevreyi koruyan, özgürlükler ve sorumluluklar dengesini yansıtan bir anayasal demokrasi arzusunu gerçekleştirebilecek zemini sunmaktadır. Bugün toplumun bu gereksinimine yanıt verebilecek yönetim anlayışından uzaktayız. Oysa ‘herkesin olan’lık (cumhuriyet) doğasında barındırdığı eşitlikçi yapıyla ancak gelişmiş bir demokratik yönetimle anlam kazanır. Toplumun acil ihtiyacı, tıkanan bu kanalların açılarak, eşitlikçiliğin, düşünme, ifade, örgütlenme özgürlüğü gibi hak ve özgürlüklerle buluşturulmasıdır. Unutulmamalıdır ki, demokrasi, doğal olarak her toplumda var olan sosyal ya da siyasal çelişkileri, ‘en üst düzeylerdeki yepyeni sentez potalarında eritebilmenin yoludur.’ Zira demokrasinin yaratıcı dinamiği de burada yatmaktadır.
Genç cumhuriyetimiz, anayasalaşma ve yasalaşma çalışmalarını aksamalara rağmen sürdürmüş, demokratik ve kendi değerlerine uyarlı gelişmelere de imza atmıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokratik bir idari yapı ideali yanı sıra, idarenin, yetkisini tek meşruiyet kaynağı olan halktan alan yargı ile denetim altına alınmasını da sağlamayı hedeflemiştir. Tüm kesintilere karşın Türk yargı tarihi bu açılan yoldan ilerleyerek geniş bir birikime sahip olmuştur. Hukuk devleti idealini gerçekleştirmek, -temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan, yasaların ve idarenin yargısal denetime tabi olduğu, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesinin temin edildiği, eşit yurttaşlığın korunduğu, mahkemelerin bağımsız ve yargıçların teminatlı olduğu bir sistemi yaratmak-, cumhuriyetin değer ve tarihsel varlık nedenlerini temsil eder. Tüm engellere karşın Anadolu halkı, büyük bir direniş ve zafer ile başlattığı bu kutlu ve aydın yürüyüşü, sürdürecektir.
29 Ekim 1923 günü TBMM’den yükselen seslere tekrar kulak vererek sözümüzü noktalayalım:” Türk milleti bundan sonra başında taç sahibi (tacidar) bir yönetici kabul etmez. Türk milleti bundan sonra başında hiçbir kişinin hakimiyetini kabul etmez. Türk milleti bundan sonra bir kişinin esiri olmaz.(Saruhan milletvekili Vasıf Çınar). Son söz ise Karahisar milletvekili Mehmet Emin Yurdakul’dan;
“ Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın cumhuriyet, yaşasın cumhuriyet !”
YARGIÇLAR SENDİKASI