Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Başkanlığına;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Başkanlığına;

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Başkanlığına;

Konu : Hakimler ve Savcılar Kurulu üye seçimlerine ilişkin görüş ve önerilerimiz.

Sayı : 002025 / 004 sayılı yönetim kurulu kararı.

Sendikamız kurulduğu 2012 yılından bu yana; yargıç ve Cumhuriyet savcılarının ekonomik, sosyal, meslekî hak ve çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi için, mesleğimizin tarafsızlık ve bağımsızlık anlayışının gerektirdiği özen ve sorumluluk içinde çaba göstermektedir. Yönetimimiz yaşadığımız süreçte yargı bağımsızlığına yönelik derin toplumsal güvensizliğin giderilmesine yönelik olarak; yüce Meclisimizin Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin seçimi sürecinden beklenti ve değerlendirmelerini paylaşma gereği duymuştur. Yaşananlara kayıtsız kalmamayı mesleki anlamda bir görev ve yurttaş sorumluluğu olarak görüyoruz. Yasama organı ile medeni iş bölümünün gerektirdiği duyarlılık ve nezaketin de bir gereği olarak, meclisimizin değerli üyelerinin anlayış ve desteğine güveniyoruz.

Dünyada sömürgeciliğe karşı, tüm mazlum uluslara örnek olmuş Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Cumhuriyetimiz; insanlığın acı deneyimleri ile oluşturduğu ortak insanlık değerlerinin korunup gelişmesine en uygun toplumsal, siyasal ve hukuksal kurumları içeren, karşılıklı hoşgörüye dayanan çoğulcu, katılımcı ve açık demokratik toplum düzeninin kurulması için modern “anayasalcılık” anlayışının kurumlarını oluşturma hedefinde, askeri darbelerle yaşadığı kesintilere ve demokrasinin “çocukluk hastalığı olan çoğunlukçu” siyasal sapmalara karşın yol almayı sürdürüyor.

Çağdaş anayasalcılık anlayışının temel öncülü olan “güçler ayrılığı” ilkesinin etkili ve güvenceli anayasal kural ve kurumlarla yaşama geçirilmesi, demokrasimizin hukuk yoluyla kurulup geliştirilmesinin en temel gereksinimidir. Yasama, yürütme ve yargının anayasal iktidarın kullanılması bakımından aralarındaki medeni iş bölümünün gerektirdiği anayasal sınırlar içinde kalması, kamusal düzenin korunması, toplumsal barışın kurulması ve yaşatılması için önemli bir gerekliliktir.

Ülkemizde; 1909 yılından bu yana benimsenmiş “parlamenter hükümet” sistemleri içinde de her zaman yürütme karşısında bağımsızlığı tartışılagelen HSK benzeri yargı yönetimi kurumlarının, oluşumu ve işleyişinin yargı 2 bağımsızlığına yönelik olumsuz etkilerine dikkat çekilmiştir. Bugün 2017 yılı Anayasa değişiklikleri ile yaşama geçirilen “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde”; yasama ve yürütmenin başı Cumhurbaşkanı seçimlerinin aynı gün yapılması, her iki organın görev sürelerinin aynı olması, aynı zamanda partili olan ve milletvekili listelerini de belirleyen Cumhurbaşkanının yasama organında da çoğunluğu elinde bulundurmasının yolu açılmıştır. Bu olanaklarla güçlenen yürütme karşısında; yasama ve özellikle yargı organının bağımsızlığını koruyacak fren ve denge sisteminin gerektirdiği etkili kural ve kurumlar oluşturulamamıştır. Giderek uluslararası toplumun benimsediği; yargının yönetimi için oluşturulacak yargı yönetimi kurumlarının karar verici kurullarının üye çoğunluğunun, yargıç ve savcıların kendi aralarında yapacakları seçimlerle belirlenen kişilerden oluşması yolundaki temel anlayıştan uzaklaşılmıştır.

Bugün, Hakimler ve Savcılar kurulunun hiçbir üyesi yargıçlar ve savcılar veya kaynaklık ettikleri akademik kurullar ve/veya meslek örgütleri tarafından doğrudan seçilmemekte, Meclis yada Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek yargıç ve/veya yüksek yargıçların seçimi sürecinde “öneri” düzeyinde dahi yargıçların, akademik kurulların, yüksek mahkemelerin veya meslek örgütlerinin bir katkısı bulunmamaktadır. 2017 yılı Anayasa değişikliği ile getirilen 13 üyeli HSK’nun yarısından fazlasının yüksek yargı mensupları, avukatlar ve akademisyenler arasından TBMM genel kurulunda nitelikli çoğunlukla seçilmesi yönteminin; şeklen kurul üyelerinin bağımsızlık ve güvencelerini sağlama amacını karşıladığı düşünülmekle birlikte; uygulama ve yaşadığımız deneyimler bu sonuç ve gereklerle örtüşmemiştir. Deneyimlerimiz; Kurul üyelerini kimin, hangi yöntemle seçtiğinin değil; kimlerin seçildiğinin önemli olduğunu göstermiştir. Yeni sistemin kurallarıyla oluşturulmuş önceki iki HSK’nun oluşumu ve işleyişine yönelik uygulamalar; yürütme odaklı bir siyasal sisteme yargı yönetimi kurumunun da eklemlenmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum; hukuk devleti niteliğiyle Cumhuriyetimizin bireyin hukuk güvenliği ve özgürlüklerini koruyarak demokratik bir toplum inşa etme hedefinden uzaklaşıldığı, anayasamızın yasama, yürütme ve yargı organları arasında “medeni iş bölümü” anlayışıyla paylaştırdığı anayasal yetkilerin yürütmede yoğunlaştığı, yargının yürütmenin güdümünde olduğu “totaliterleşmiş” bir devlet düzeni algısını yaygınlaştırmıştır.

Totaliterleşme algısına eşlik eden; ülkemizde özellikle sivil toplum kuruluşlarına, toplumsal ve siyasal muhalefete yönelik olarak yargısal süreçler işletilerek yapılan müdahalelerle yaşanan sürece ilişkin yaygın toplumsal kabuller ile yargı eliyle toplumun anayasasızlaştırıldığı, giderek uluslararası 3 hukukun yurttaşlarımızın hukuk güvenliği ve temel hak ve özgürlükleri bakımından iyileştirici etkilerinin ortadan kaldırıldığı, insanlığın ulaştığı üstün ve evrensel hukuk ilkelerinden ulusumuzun yoksun bırakıldığına yönelik “otoriterleşme” algısının temel dayanaklarından birinin de; yargının siyasal iktidar karşısında bağımsızlığını yitirdiği, yürütmenin etkisi ve yönlendirmesine girdiğine yönelik yaygın toplumsal kanılar olduğu göz ardı edilmemelidir.

Yargıçlar Sendikası olarak;

Yargının bağımsızlığına olan inancımızı vurgulayarak; giderek otoriterleşen yönetim anlayışının meşruiyet kaynağı ve işbirlikçisi yargı görüntüsünün yarattığı algının, gerçek olması kadar ağır sonuçları olacağını da anayasal iktidarımızı paylaşan yasama, yürütme ve yargı organının ilgili kurumlarına ve tüm toplumsal kesimlere hatırlatmak isteriz. Toplumsal sorumluluğumuz gereği; bu algının nedenlerine yönelik olarak olup bitene kayıtsız kalınmaması, tüm kurum ve organların tarihsel sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu durumun; ulusumuzun hukuka olan inanç ve bağlılığını azaltacağı, hukuk dışı arayışları çoğaltacağı, giderek anayasamızın hedeflediği açık, katılımcı, çoğulcu ve hoşgörüye dayalı demokratik toplumu tehlikeye düşüreceğini düşünüyoruz. En başta siyasal iktidarın yürütme eliyle yargı kurumlarına etki ettiği görüntüsü veren uygulamalardan vazgeçmesi; yasamanın anayasal konumunun gerektirdiği denetim ve yasama faaliyetlerini tarihsel sorumluluklarını da unutmadan yerine getirmesi; yargı organlarının tam bir bağımsızlık ve tarafsızlık içinde ve her türlü etki ve yönlendirmeye kapalı olarak toplumunun adalet gereksinimini tatmin etmek için üzerine düşen görev ve sorumluluğun gereklerini yerine getirmesi gerektiğine inanıyoruz.

Hukuk uygulamacısı yargıç ve savcıların meslek örgütü olarak deneyimlerimiz; “tarafsızlık” ilkesinin öncülünün “yargı bağımsızlığı” olduğunu göstermiştir. Yargıçların; gerek kendi aralarında ve hiyerarşik olarak yüksek mahkeme hakimleri karşısında iç bağımsızlığı, gerekse yasama, yürütme, medya gibi baskı sistemleri ile uyuşmazlıkların tarafları karşısında dışa karşı bağımsızlığı; bağımsız yargı kurulları aracılığıyla kıdem ve liyakat gibi nesnel ölçütlerle mesleki gereksinimlerinin karşılandığı güvenceli bir yargı yönetimi ile sağlanan mesleki özgüvenleriyle kurulabilecektir. Bilinmelidir ki; bağımsız ve tarafsız yargıçlar mesleki özgüvenleri, anayasal ve toplumsal görev ve sorumlulukları ile yargının, yürütmenin ve özellikle siyasal iktidarın gereksinimlerini gidermeye odaklı hukuk üreten, yürütmeye bağımlı ve bağlı bir hukuk mekanizması olarak kullanılmasına izin vermeyecektir. Ancak bu yolla 4 salt veraset ilamı gibi medeni hak ve borçlara ilişkin uyuşmazlıklarda değil, her türlü suç şüphesi ile başlatılan ceza soruşturması ve yargılamalarında veya cezaların infazında da nesnel ve eşit yargısal uygulamalarla ikili devlet görüntüsü veren algı ortadan kaldırılabilecektir. Ancak bu koşullarda; en temel toplumsal gereksinimimiz olan adalet gereksinimi, hukukun üstünlüğünün gerekleriyle yargının öznesi tarafsız yargıçlar tarafından tatmin edici biçimde karşılanabilecektir. Aksi durumda; yargısal süreçler siyasallaşarak, kamuoyunun ilgi ve denetimine konu edilen toplumsal bir sorun niteliği kazacaktır. Asıl olan, yargısal süreçlerin olağan kanun yolları ile tam bir hukuksal denetimi yapılması; etik ihlaller bakımından ise, yine yargı içinden kurulların etkili denetimidir. Bağımsız ve tarafsız bir Kurulun varlığı ve etkin mesleki denetimi; yargısal kararlar üzerindeki toplumsal şüphenin giderilmesini de sağlayarak; öznellik ve biriciklik özelliği de olan hukuksal sorunların; toplumsal sorunlar haline gelmesini ve kamu düzenini olumsuz etkilemesini de önleyebilecektir.

Şimdi, Yüce Meclisimiz önümüzdeki dönem HSK’nun yarıdan fazlasını oluşturan Yargıtay üyesi üç, Danıştay üyesi bir, akademi ve Barolardan üç hukukçu olmak üzere yedi üyenin seçimi sürecini işletecektir. Yaşadığımız süreç; bu seçimin tarihsel ve toplumsal önemini arttırmıştır. Seçim süreci; yasama organına Anayasal konumunun gerektirdiği etkinlik ve saygınlığının karşılığı toplumsal sorumluluklarını ve toplumsal sorunların çözümü için gereken birleştirici siyasal sağduyunun gereklerini yerine getirmek bakımından tarihsel bir fırsat sunmaktadır. Hukuk uygulamacısı yargıç ve savcıların mesleki örgütü olarak sendikamız; yargı bağımsızlığının korunup geliştirilmesinin en etkin anayasal aygıtının HSK olduğunu kabul etmektedir.

Anayasamız; HSK’nun yasama ve yürütmenin etkisinden bağışık ve bağımsız kılınması için üye sayısının yarıdan fazlasının “nitelikli çoğunlukla” yasama meclisi tarafından seçilmesini öngörerek; bu yolla seçilmiş üyelerin meclisimizde grubu bulunan siyasal partilerin iradelerinden bağışıklanmasını, tarafsızlıkları ile güvencelerinin sağlanmasını ve hepsinden önemlisi bu yolla Kurul üyelerinin yüce meclisin onayı ile geniş bir toplumsal meşruiyet kazanmasını amaçlamıştır. Ancak bundan önceki iki seçim sürecinde üzülerek gördük ki; siyaset Anayasamızın kurul üyelerinin seçimi bakımından “genel uzlaşı” arayışı beklentisini; aritmetik bir ölçüte indirgemeyi, seçim sürecinin normatif olanakları ile yeterli sayıya ulaşıldığı durumda “salt çoğunlukçu” bir anlayışla ya da yeterli sayıya ulaşılamadığı durumda “uzlaşma” yerine üyeleri parti grupları veya koalisyonları arasında “bölüşme” yoluyla belirlemeyi benimsemiştir. Bu anlayış; Anayasamızın benimsediği yargı bağımsızlığı 5 ilkesinin yaşama geçirilmesi için öngördüğü bağımsız kargı kurulu gerekleri ile bağdaşmamış, Kurulun anayasal meşruiyetini zayıflatmış, saygınlık ve liyakat ölçütleri yerine kayırmacılık ile belirlenmiş Kurul üyelerinin tarafsızlığını şüpheye düşürmüştür. Bu olumsuzluklar; yargı bağımsızlığı, mahkemelerin ve yargıçların tarafsızlığı bakımından toplumsal güveni azaltarak, mahkemelerin saygınlığı ile yargıçların mesleki özgüvenlerine zarar vermiştir. Sonuçlar; yargıçların anayasal ve toplumsal konumlarının gerektirdiği tarafsızlık ve bağımsızlık ilkeleri ile mesleklerinde “kıdem” ve liyakat” gibi kolay uygulanabilir ilke ve ölçütlere uyarak sadece mesleki özgüvenleri ile kariyer yapmaları yerine, bu gereklerle asla bağdaşmayacak siyasal, etnik, inanç gibi aidiyetlerine, tarafsızlık ilkesi ile asla bağdaşmayacak olan itaat ve biat kültürüne sadakatleri ile kariyer yapabildikleri algısının oluşmasına neden olmuştur. Bu durum, toplumda yargıçların tarafsızlığı bakımından derin bir şüpheye neden olmuştur.

Yargıç ve savcılar; tarafsızlık gereklerinin karşılanmasının öncülü olan yargı bağımsızlığının sağlanması için yargı kamuoyunda mesleki nitelikleri ile öne çıkmış, tüm çıkar ilişkilerinden soyutlanabilmiş, kıdem ve liyakat ölçütlerine uygun olarak mesleki kariyerini elde etmiş, her türlü etnik, inanç, siyasal ve kültürel değerlerinin üstünde hukukun üstünlüğüne olan bağlılığı ile tarafsızlık anlayışını bir mesleki üst kimlik kılmış, her türlü güç odağına karşı hukukun üstünlüğünü savunmuş, aidiyet, itaat ve ve biat ilişkilerinden uzak kalmış, Cumhuriyetimizin anayasal niteliklerine sadakatinden taviz vermeyen hukuk insanlarından oluşmuş bir HSK’na gereksinim duymaktadır. Beklentimiz, yasama organının HSK’nun yürütme dahil her türlü güç odağının, çıkar grubunun, siyasal anlayışın etki ve yönlendirmesinden bağışıklanarak, anayasal yetki ve görevlerinin gerektirdiği bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerine bağlı kalacak üyelerin seçiminde; sadece bu gereklere uygun kişisel ve mesleki nitelikleri taşıyan adaylar üzerinde “uzlaşma” yoluyla oydaşmasıdır. Üyelerin siyasal parti grupları ve/veya siyasal ittifaklarla ilişkilendirilerek, “üleşme” yoluyla Kurulda siyasal kimlikleriyle bulunmalarıyla oluşacak siyasal gölgeden kurulu arındırması, kurulun bu yolla anayasal meşruiyeti üzerinde zaafiyete neden olmamasıdır. Bilinmelidir ki; yargının bağımsızlığı ve yargıçların tarafsızlığı ile güvenceli ve mesleki özgüveni tam yargıçların görev yaptığı saygın ve güvenilir Mahkemeler aracılığıyla toplumun adalet gereksiniminin karşılanması en temel toplumsal gereksinim olmakla birlikte; bu gereksinimin tatmin edici biçimde karşılanması için üyelerinin bağımsızlığı ve tarafsızlığından şüphe edilmeyen bir HSK’na ihtiyaç vardır.

Yargıçlar Sendikası olarak; bağımsız ve tarafsız yargıçların, mesleki özgüvenleri, anayasal ve toplumsal görev ve sorumlulukları ile yargının 6 yürütmenin ve özellikle siyasal iktidarın gereksinimlerini gidermeye odaklı hukuk üreten, araçsallaştırılmış, yürütmeye bağımlı ve bağlı bir hukuk mekanizması olarak kullanılmasına izin vermeyeceğine inanıyoruz. Güncel yargısal uygulamaların yargıya olan toplumsal güvene verdiği aşınmadan derin bir üzüntü duyduğumuzu da paylaşmak istiyoruz. Yargıçlar; tarafsızlık ve bağımsızlık ilkelerine bağlı üyelerle oluşturulmuş HSK ile tarafsız ve bağımsız kalabileceklerdir. Ulusal egemenliğin en güçlü organı olan Meclisimizin saygın üyelerinin, ulusumuzun adalet ihtiyacının karşılanmasında; Kurul üyelerinin seçilmesinin tarihsel anlam ve önemini göz önünde bulundurarak, komisyonlarda ve genel kurulda iradelerini oya dönüştüreceğinden şüphe duymuyoruz.

Grubunuzun HSK üye seçimlerinde Anayasal gerek ve ilkelere uygun bir tutum ve anlayışı göstereceğine ilişkin inancımızla değerlendirmelerimizi saygı ile takdirlerinize sunuyoruz.

YARGIÇLAR SENDİKASI

   Yönetim Kurulu Adına

                                                  Başkan                        Genel Sekreter

                                Beyhan TUNCER GÜLER            Tarık ÖZDİREK

                                             (Yargıç)                               (Yargıç)