OTORİTER YÖNETİM AMAÇLI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

OTORİTER YÖNETİM AMAÇLI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

​Adına Başkanlık Sistemi denilen yönetim biçimini hayata geçirmek adına, birilerinin otoriter eğilim ve isteklerini yerine getirmek amacı ile hazırlandığı anlaşılan Anayasa değişiklik teklifi TBMM'de görüşülmeye başlanıyor. Bir yandan Olağanüstü Hal uygulamalarının tüm ağırlığı ve baskısı ile sürdürülmeye çalışılan yönetim tarzının olağanlaştırılması çabaları, diğer yandan yeni çıkarılan KHK'ler ile baskı düzenin devamlı kılınması ortamında bu Anayasa değişikliği halka rağmen nasıl gerçekleştirilecektir?
​Devletin daha fazla "güvenlikçi" bir anlayışla yönetilmesi, halkın özgürlük ve demokrasi taleplerinin bastırılması, yaratılan ya da yaratılmasına katkı sağlanan terör eylemleri bahane edilerek özgürlüklerin daha da sınırlandırılması ve rejimin demokratik niteliğinin olabildiğince kısılarak bir tür "otoriter-otokratik" rejime geçilmesi. Cumhurbaşkanı'nın ve siyasi iktidarın özdeş olduğu bu rejimin temel özelliğinin, Cumhurbaşkanlığı "kararnameleri" ile ülkenin yönetilmesi, Cumhurbaşkanı'nın "tek seçici-tek belirleyici-tek sınırlayıcı" olduğu bir çeşit baskı rejimi olduğu anlaşılmaktadır.
​Hemen söylemek gerekir ki ülke yönetimine dair tüm yetkilerin tek kişide toplanması ulusal egemenlik hakkının devri ve demokrasiden vazgeçmek demektir.
​İktidarın ve onlara koşulsuz destek sunan siyasi çevrelerin işbirliği ve çalışması ile hazırlanan bu teklif, kamuoyunda tartışılmadan, toplumun değişik kesimlerinin görüş, eleştiri ve önerileri alınmadan, adeta "yangından mal kaçırırcasına" gündeme sokulmuş, halkın demokrasi ve özgürlük talebi başta olmak üzere, geniş halk kitlelerine hiç bir şey sunmadan çıkarılma aşamasına getirilmiştir..
​Anayasa değişikliği teklifinin tartışılmasının anlam taşımadığı bu ortamda, değişiklik metninin ayrıntılarına girilerek yorum ve eleştiri yapılması anlamsız ise de toplumu uyarma görevimizi yerine getirmek adına bazı noktalara değinmek gerekmektedir.
​Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yerine yeni düzenlemede Hakimler-Savcılar Kurulu olarak yer alan Kurulun altı üyesinden dördünün Cumhurbaşkanı tarafından, yedi üyenin siyasi iktidarın ağırlıkta olduğu TBMM tarafından seçilmesi, Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulun doğal üyeleri olmaları dikkate alındığında, "bağımsızlık ve tarafsızlığın" nasıl sağlanacağı bir soru işareti olmaktan öte gidemeyecektir. Hedeflenen Cumhurbaşkanı'na yani siyasi iktidara bağlı ve bağımlı bir yargı oluşturmaktır. Böyle bir kurulun kendisi bağımsız ve tarafsız olamayacağı gibi bu değerleri temsil etmesi ve siyasi iktidarın istek ve tercihlerinin dışına çıkamayacağı da kehanet olmayacaktır. Bu itibarla Anayasanın 9. maddesine, bağımsızlık yanına "tarafsızlığın" da eklenmesi 12 Eylül 2010 referandumunda yapıldığı gibi pazarlama taktiğinden başka bir şey değildir.
​Anayasanın 104. maddesinde yapılmak istenilen yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanı'na ait olduğu belirtilerek, üst kademe kamu yöneticilerinin kendisi tarafından seçileceği değişikliği, bu yöneticilerin hangi kamu kurumunun hangi düzeydeki yöneticileri oldukları belirtilmediğinden tamamen keyfi kullanıma açık bir düzenlemedir. Aynı maddede yer alan Cumhurbaşkanı'nın yürütme yetkisine ait kararname çıkarabileceği düzenlemesi ise Anayasa'nın bazı temel hak ve özgürlüklerle ilgili maddeleri hariç bırakılmış olsa bile, bu yürütme yetkisinin sınırları ve kapsama alanının belirsizliği gözetildiğinde, devletin günümüzdeki OHAL KHK'lerine benzer kararnameler ile yönetilmesi sonucunu doğuracaktır.
​Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının, kuvvetler ayrılığı ilkesi çerçevesinde faaliyette bulunması kuralı, bu değişiklikler ile ortadan kaldırılmaktadır. Demokratik Parlamenter sistemin kendine özgü denetim mekanizmalarının bütünüyle devre dışı bırakılması sonucunu doğuran bu değişikliklerden sonra yargının bağımsız ve tarafsız olarak işleyebileceği düşüncesi boş bir hayal olmaktan öte gidemeyecektir.
​Tüm bunların acı sonuçları yaşaşanlarla görülecektir. Son dönemde hukuksuz ve siyasi yönlendirmeye açık olduğu izlenimi veren gazeteci, öğretim üyesi, parti yöneticisi gibi aydın kişilerin tutuklanmaları da tüm bunların yansıması olarak görülmelidir.
​Anayasa değişikliği toplumsal bir gereksinme olabilir. Ancak bunun gerçekleştirilme şekli, her halde iki parti liderinin gizli kapılar ardında, neler pahasına olduğu bilinmeyen pazarlıkları ile yapılması değildir. Halkın her kesiminin temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, parlamento içi ve dışı siyasi partilerin, üniversitelerin katılımı ile oluşturulacak bir kamuoyunun gözetim ve denetiminde, demokratik bir toplumun tüm gereksinme ve isteklerini kapsayacak bir düzlemde yapılacak çalışmalar ile varılacak toplumsal mutabakatla bir değişiklik yapılmalıdır.
​Ancak, OHAL koşullarında yapılacak bu değişiklik, içerdikleri ve temel amacı ile otoriter ve teokratik bir yönetim yaratmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. Bu tutuma tepki göstermek her yurtseverin yurttaşlık ödevidir.
​Yargıçlar Sendikası olarak toplumu uyarma ve aydınlatma adına görüşlerimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.
​YARGIÇLAR SENDİKASI