Basın Açıklaması
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMAMIZDIR.
Kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, Avrupa Konseyi tarafından İstanbul’da yapılan toplantıda 11.05.2011 tarihinde kabul edilmiştir.
Türkiye Sözleşmeyi 10.02.2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Mart 2012 tarihinde kabul ettiği 6251 sayılı uygun bulma Yasası ile uluslararası sözleşmenin onay işlemi tamamlanmış, Avrupa Konseyine sunulmuştur. Avrupa Konseyi, zorunlu en az sekiz ülkenin onayını sunması üzerine sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş ve ülkemizde iç hukuk normu olarak uygulanmaya başlanmıştır. Avrupa Konseyine bağlı 45 ülke Sözleşmeyi onaylamıştır.
Sözleşme’nin amacı 1. Maddesi’nde gösterilmiştir: Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak; kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak. Bu amaç ve ilkelerin hayata geçirilmesi için Sözleşme, taraf devletlere yükümlülükler yüklemiş ve bir izleme mekanizması oluşturmuştur.
Türkiye, bu Sözleşmeyi imzaladıktan sonra Sözleşme hükümlerini hayata geçirmek için 08.03.2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kabul edilmiş olup yasa halen yürürlüktedir.
Bu Sözleşme ve yasa ile ülkemizde kadına karşı şiddet ile aile içinde özellikle çocuğa yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin yoğun bir uygulama yaşanmıştır. Buna karşın kadına karşı ve aile içinde şiddetin azalmadığı, tam tersi ölümle ve yaralamayla sonuçlanan şiddetin arttığı da bir gerçekliktir. Bütün bunlara rağmen, sözü geçen sözleşme ve yasa hükümleri, kadınlar ve çocuklar için önemli bir koruma güvencesi oluşturmaktadır. Problemlerin daha çok, toplumda yükselen genel şiddet eğilimi ve şiddet kültüründen kaynaklanmakta olduğunu söylemek mümkündür.
Son birkaç aydır toplumun küçük bir kesimince ve Cumhurbaşkanınca İstanbul Sözleşmesinin feshedileceği yönünde açıklamalar yapılmıştır. Nihayet “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 20.03.2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 19.03.2021 tarihli ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 9 Sayılı Milletlerarası Antlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. Maddesi gereğince Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedildiği açıklanmıştır.
İstanbul Sözleşmesi içeriği itibariyle temel hak ve özgürlüklere ilişkin olup, uluslararası sözleşme niteliği yönüyle Anayasanın 90. Maddesi uyarınca normlar hiyerarşisinde yasaların üstünde yer alır ve Anayasa’nın cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddesi uyarınca da cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle feshedilemez. Cumhurbaşkanlığı tarafından 9 Sayılı Kararnamenin 3. Maddesi’ne dayanarak fesih yoluna gittiği görülmektedir. Sözü geçen 3. Madde cumhurbaşkanına böyle bir yetki vermemekte olup cumhurbaşkanına, usulünce (yasayla) yapılmış bir fesih işlemini Avrupa Konseyi’ne bildirme görev ve yetkisi vermektedir. O nedenlerle Sözleşmenin feshedildiğine ilişkin 19.03.2021 tarihli ve 3718 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı hukuken savunulamayacak ve bir sonuç doğurmayacaktır.
Sözleşme neden feshedilmiş, neden buna gerek duyulmuştur? Cumhurbaşkanlığının sözü geçen kararında buna ilişkin bir gerekçe bulunmamaktadır. Toplumun geniş kesimlerince, özellikle kadın örgütlerince bu yönde herhangi bir talep dillendirilmemiştir. Tam tersi, geçmiş aylarda kamuoyunun gündemine geldiğinde kadın örgütlerince sözleşmeye sahip çıkılmıştır. Medyadan yansıyan haberlere göre, bazı tarikat ve cemaat mensupları sözleşmenin feshedilmesini ısrarla talep etmişlerdir. Bu sözleşmeyi ve bundan sonra aynı amaçla çıkartılan 6284 Sayılı Yasa’yı kabul edip uygulamaya koyan irade tarikatların isteği doğrultusunda bugün sözleşmenin feshi yoluna gitmiştir. Feshi haklı gösterecek herhangi bir hukuksal ya da düşünsel gerekçe mevcut değildir.
TBMM’nin onaylayarak ülkemizi taraf yaptığı bir sözleşmeyi Anayasamızın 87. ve 90. maddeleri yürürlükte olmasına rağmen, yine bir başka cumhurbaşkanlığı kararnamesine dayanarak feshedildiğine dair cumhurbaşkanı kararı çıkarılmasının hukuk içerisinde açıklanması mümkün bulunmamaktadır. Aksi hal, cumhurbaşkanı kararıyla anayasanın herhangi bir maddesinin değiştirilebileceğinin kabulü anlamına gelir ki bu durum aksak işleyen bir demokrasi ve hukuk devletinin sonunu getirecektir.
Yaşadığımız demokratik deneyim, insan hakları konusunda mevzuatımızın ulaştığı düzey itibariyle de bakıldığında, sözleşmenin feshinin kabul edilebilirliği olanaklı görülmemektedir. Öte yandan bu fesih, ülkemizin uluslararası alanda itibarına katkı sağlamayacak, tam tersi onu zedeleyecek ve antidemokratik uygulamaların merkezi haline gelen bir ülke olarak görünmesini perçinler nitelikte olacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
YARGIÇLAR SENDİKASI