TÜRKİYE'NİN SON BİR HAFTASINA DAİR BASIN AÇIKLAMASI

TÜRKİYE'NİN SON BİR HAFTASINA DAİR BASIN AÇIKLAMASI

Son bir haftada Türkiye'de, ilginç ve bir o kadar kan dondurucu olaylar yaşanmış ve aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur.
1- İçeriğini tartışmaksızın şu an Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bazı il ve ilçelerinde uygulanan sokağa çıkma yasağı ve şiddet olaylarını eleştiren akademisyenlerin bildirisinin lanetlenmesini, imza koyan kişilerin hedef gösterilmesini, haklarında soruşturma açılmasını, bazıları hakkında yakalama kararı çıkarılmasını şiddetle kınıyoruz.
Devlet, terör örgütlerinin eylemlerinden dahi sorumludur. Şiddeti övmeyen, önermeyen hiç bir davranış soruşturulamaz. Düşünceyi ifade özgürlüğü, siyasi iktidarın, destekcisi çevreler ve basının her gün daha çirkin ve organize saldırıları altinda kullanılamaz hale getirilmiştir.
AİHM içtihatlarıyla ifade özgürlüğü kapsamında kalan bu tür ağır eleştirilerin dahi sınırlandırılması sonucunu doğuracak siyasi ve yargısal müdahaleler Türkiye'yi Dünya Ülkeleri ve halkları nezdinde sorumlu hale getirmekte, demokrasinin geliştirilip içselleştirilmesine zarar vermektedir. 
Akademisyenlerin anılan bildirisine karşı tehdit içeren ve kan ile kutsanan açıklamaların en azından bildirinin soruşturulması kadar önemsenmemesi ve kayıtsız kalınması, 12 Eylül zamanlarının devlet-mafya ilişkilerinin bir tekrarı ve Susurluk'un derin devletin yeni sahipleri tarafından yaşatılması anlamına gelmektedir, kabul edilemez.
2- Terör Örgütünün Çınar saldırısı ve çatışmayı şehirlere yayarak çok sayıda kadın ve çocuk olmak üzere sivil insanların ölümüne sebebiyet verilmesi tamamiyle yaşam hakkına yönelik bir saldırıdır. Hendekli şehir çatışmaları halk ile devleti karşı karşıya getirmenin yöntemi olarak uygulamaya konulmuştur. Şehirleri çatışma platformaları haline getirmek barışa değil savaşa hizmet etmektedir. Bu kirli savaş halkı bir birine düşmanlaştıran, kandan beslenen bir iradenin ürünüdür.
Bununla birlikte Devletin bu tuzağa düşerek şehir çatışmalarına bir savaş refleksiyle katılması, cenazelerin günlerce sokaklarda bırakılması ve alınmasına izin verilmemesi, onlarca sivil insanın öldürülmesi meşru görülemez. Zira asıl ve kutsal olan herkes için yaşam hakkıdır.
3- Cuma namazı tatili genelgesi, ilköğretime kadar uzanan başörtüsü uygulaması, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarıyla dinsel simge kabul edilen başörtülü kadın avukat ve yargıçlara izin verilerek her yönüyle laik olması gereken eğitim ve adaletin siyasal islama teslim edilmesi, devletin işleyişinin, inanç ve ibadet özgürlüğü popülizmi üzerinden dönüştürülmesi Türkiye'yi faşizme her geçen gün biraz daha yaklaştırmaktadır. Unutulmamalıdır ki laiklik ilkesi demokrasilerin olmazsa olmaz koşuludur.
4- Hrant Dink'ten Tahir Elçi'ye, Murat Uzun, Hakan Kılıç'dan Mehmet Selim Kiraz'a kadar siyasi cinayetler bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır.
5- Her ne koşulda olursa olsun mahkeme kararıyla suç işledikleri sabit oluncaya kadar masumiyet ilkesini ve hukuk güvenliğini ortadan kaldıracak şekilde, üstelik hukukun evrensel ilkelerine aykırı olarak soruşturmaya konu olan bir eylemi suç olmaktan çıkartmaya yönelik bir yasama tasarrufu ile birlikte haklarında soruşturma açılan, aksi iddia dahi edilmeyen görüşme tapelerine dayalı soruşturma yapan yargıç ve savcıların meslekten ihraçları, siyasi iktidar temsilcilerinin sorumluluğunun aklanması faaliyetidir ve halkın adalet duygularını zayıflatmaktadır.
Geçmiş dönemde, meslekten ihraç edilen bu yargıç ve savcılara bizzat siyasi iktidar destek ve hatta "her istediklerini" vermiştir. Hükümet ve cemaatin el birliği ile yaptıkları kumpas sorusturma ve yargılamalar hukuk devletine, yargıya, adalete büyük zararlar vermiştir. Şimdi ise hukukun evrensel ilkelerinin bizim için tek yol gösterici olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
6- Türkiye'de yukarıda saydığımız bir kaç olayın dahi her geçen gün daha da otoriterleşen, tek adam yönetimine evrilen, özgürlükler ve hak taleplerinin yok sayıldığı bir döneme girildiğini, artık yasaların hukuka ve adalete hizmet etmediğini, adalete hizmet etmeyen yasama faaliyetlerinin ve kanun uygulamalarının, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığını, laiklik ilkesine aykırı tasarruf ve isteklerin yetersiz dahi olsa mevcut demokratik rejimi ortadan kaldıracağını ve tüm bu belirttiğimiz durumların Anayasamızda belirtiler laik, sosyal hukuk devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyetinin sonunu getiren bir padişahlık özlemi olduğunu ve bunlara karşı çıkmak gerektiğini kamuoyu ile saygıyla paylaşırız.
YARGIÇLAR SENDİKASI