YARGI BAĞI İLE BAĞIMSIZLIK SORUNU

YARGI BAĞI İLE BAĞIMSIZLIK SORUNU

YARGI BAĞI İLE BAĞIMSIZLIK SORUNU

Yargı Bağımsızlığı, yargıçların herhangi bir baskı veya tehditle karşılaşmaksızın görevlerini tam bir serbestlik ve tarafsızlıkla yerine getirebilmeleri ile anlam kazanır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı öncelikle yürütme organına karşı sağlanmalıdır. Çünkü yargıç ve savcıların kararlarını etkileyebilecek baskılar daha çok yürütme organından gelmektedir. Yasaların anayasaya, idarenin eylem ve işlemlerinin de yasalara uygunluğunu denetleyecek olan yargı organlarının yasama ve yürütme organları karşısında bağımsız olması demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez unsurudur.
HSYK yargı bağımsızlığında kilit bir öneme sahiptir. HSYK’nın oluşumu ve çalışma yöntemiyle her şeyden önce kendisinin bağımsız olması gerekir. HSYK sahip olduğu hukuksal araçları vasıtasıyla tüm yargıyı kontrol altında tutabilmekte ve kendi iradesine uygun şekilde dizayn edebilmektedir.
Bakanlık destekli Yargıda Birlik Platformunun (YBP) HSYK Seçimleri Etik Sözleşmesi’nde “Mahkemelerin Anayasal düzeni ve hukukun üstünlüğünü yaşatma ve yüceltme görevini yerine getirebilmeleri için yetkin, bağımsız ve tarafsız yargıya ihtiyaç duyma zorunluluğunu belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Kanunlarına, Birleşmiş Milletleri Etik Kodlarına uygun davranacağına, hiçbir cemaat, grup veya kişinin tesiri altında kalmayacağına, kanun ve vicdan dışında hiçbir güce biat etmeyeceğine; kişiye ve zamana göre değil, her zaman ve herkes için adaleti yücelteceklerine, bağımsızlık, tarafsızlık ve objektifliği tüm çalışmalarında benimseyeceklerine söz verirler. Hakim ve Cumhuriyet savcılarının bağımsız ve tarafsız görev yapmalarının temini için bireysel ve kurumsal tehdit, baskı ve harici etkilerden uzak bir çalışma ortamı temin edilmesi için azami gayret edeceklerdir. Hakimler ve Cumhuriyet savcılarını bağımsız bir şekilde ve bu ilkelere uygun olarak inanır ve bu amaçla Yasamanın, Yürütmenin ve Yargının keyfi işlemlerine karşı korunmalarını sağlamayı taahhüt eder.” maddeleri yer almasına rağmen Platformu oluşturma fikrinin Bakanlık’tan çıkması, Bakanlığın iradesi ve insiyatifi ile HSYK seçim sürecini yürütmesi, etkinliklerine Müsteşar dahil Bakanlığın tüm üst düzey bürokratlarının katılması, bürokratların Platformda söz alarak Bakan hatta TBMM adına vaadlerde bulunması bu ilkelerin uygulanabilirliği konusunda gerçekten inandırıcı mı? Platform deklare ettiği ilkeler ile sergilediği hareketler birbirine tamamen zıt olmasına rağmen hala hangi özgüvenle ve inançla Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının kendilerine itimat edip oy vermesini bekleyebilir?
Özlük haklarının iyileştirilmesi, askerlik sorununun çözülmesi, fiili hizmet zammı yani yıpranma, VİP'ten geçiş, herkese yeşil pasaport, yurtdışında eğitim gibi hususların çözüm yerinin Bakanlık ve TBMM olması Bakanlığın oluşturduğu ve tüm gücüyle desteklediği Platformda yer almayı ve platform adına meslektaşlardan destek istemeyi meşrulaştırır mı? Yani bir taraftan yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığı savunacaksın; diğer taraftan oluşum şekli belli Platformda yer alacaksın ve buna belirtilen konularla meşruiyet kazandıracaksın. Üstelik “Sanki bakanlık bizim değilmiş gibi "Kırmızı Kuvvetler" muamelesi yapacaksın.” diyecek kadar da Bakanlık ile aradaki bağı benimseyecek ve normal göreceksin.
“Hakim ve Cumhuriyet savcılarının diğer vatandaşlar gibi inanç, örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğuna inanır ve desteklerler.” diyeceksin, ancak TBMM’de HSYK’nın Başkanı olan Bakanın da bulunduğu ortamda bağımsız ve tarafsız yargıyı herkesin konuşmaktan hatta düşünmekten bile korktuğu bir zamanda ve ortamda tek başına savunmak için mücadele veren 2012 yılında kurulmuş Yargıçlar Sendikasının Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na yapılan fiili ve sözlü saldırıya tek laf etmeyeceksin; tam tersine Sayın Başkanı eleştirecek, Sendikayı yok kabul edecek ve yapılan kanun çalışmalarını savunacaksın.
“Haksız disiplin uygulamalarından kaynaklanan mağduriyetleri gidermeyi” misyon edineceksin, ancak cemaatle yeniden anlaşma ihtimaliniz olduğu bir zamanda yapıldığı için, şuan Platformda yer alan ve sosyal demokratlığından şüphe duymadığım bir meslektaşın kendisine verilen haksız disiplin cezasının kaldırılmasına yönelik yaptığı itirazı kabul etmeyeceksin ya da en azından itirazın reddine yönelik karara muhalefet şerhi yazmayacaksın. Dahası zaman zaman adalet.org’a da konu olduğu gibi, bağımsız HSYK üye adaylarını adaylıktan çekilme ve karşınızda yer almamaları için tehdit ettiğinize dair iddialarla gündeme geleceksiniz.
Dahası tüm bunların ötesinde zaten varlığı, gücü ve tehlikesi meslektaşlarımızın büyük çoğunlu tarafından bilinen; fakat Bakanlık tarafından nedense 8-9 aydır günah keçisi ilan edilerek yapay düşman olarak yaratılan, tüm günahlarını yüklediği Cemaate tepkimizi ortaya koymak için YBP’ye oy vermemizi isteyeceksin. Dahası kuruldukları andan bu tarafa Yargıdaki Cemaat yapılanmasının varlığını ve tehlikesini ortaya koyan, anlatan ve sürekli her fırsatta uyaran Yarsav ve Yargıçlar Sendikasını Cemaatle işbirliği yapmakla suçlayacaksın. Yani Cemaate olan tepkiyi Yarsav ve Yargıçlar Sendikasının listesinin seçilmemesi için kullanacaksın.
Uluslararası sözleşmeler, ilke ve etik kurallarına uygun davranmayı taahhüt edeceksin, ancak Bangolar Yargı Etiği’nin Yargı adına hareket edenlerin, yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda öyle görünmelidir ilkesine inat, Bakanlıkça oluşturulan Plarformda yer alacaksın, her toplantına Bakanlığın temsilcilerini davet edeceksin ve bu temsilciler senin adına vaadlerde bulunacak ve bunu da meşrulaştırmak için Bakanlık ve TBMM’nin yetkilerini işaret edeceksin.

Daha saymaya gerek var mı bilmiyorum.
Yarsav ve Yargıçlar Sendikası HSYK seçimlerine yönelik tüm toplantılarını kamuoyuna duyurarak; siyasi, dini ve ideolojik görüşü ne olursa olsun her kesimi davet ederek gerçekleştirdi. Kimin cemaatçi olduğu belli olmadığından cemaatçi meslektaşların toplantıya katılıp katılmadıklarını bilemeyiz. Ancak meslek örgütlerinin toplantılarının hiçbirine Bakanlık adına bir yetkili katılıp da tartışılan konuları not etmedi ya da söz alıp fikir beyan etmedi. YBP’nun toplantılarının neredeyse hemen hepsine Müsteşar veya Müsteşar yardımcısı ya da genel müdürlük düzeyinde Bakanlık bürokratları katıldı ve Platform adına vaadlerde bulundu. Hal böyle olunca meslektaşlarca bu tür sorunların çözümü noktasında Yarsav ve Yargıçlar Sendikasından talepte bulunulmaması; ancak YBP’dan talepte bulunulması doğaldır. Yarsav ve Yargıçlar Sendikası toplantılarında, Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının işlevsellik kazanması için yürütme ve cemaatle hiçbir şekilde birlikte hareket edilmeyeceğini açıkça deklare ederek çizgisini ortaya koydu. Örgütler, YBP’nun Bakanlıkla arasındaki organik bağa meşruiyet kazandırmak için ortaya koyduğu konuların rüşvet olarak sunulmaması gerektiğini, bunların zaten hakkımız olduğunu, özellikle 2010 sonrası bu zamana kadar yapılmayıp da seçim döneminde bu hususların gündeme getirilmesinin sorgulanması gerektiğini vurguladılar. 
Peki Bakanlık siyasi ve ideolojik olarak kendisi ile hiçbir şekilde aynı düşünmeyen sosyal demokrat kimlikleri ile yargı camiasında tanınan meslektaşları neden Platform içinde olmalarını istedi?
HSYK’nun oluşumunda Bakan Kurulun doğal Başkanı, müsteşar Kurulun tabi üyesidir. Cumhurbaşkanınca doğrudan 4 üye Kurula atanmaktadır. Adalet akademisi’nden de 1 üye Kurula seçilmektedir. Yargıtay ve Danıştay’dan Kurula toplam 5 üye gelmektedir ve Bakanlık bu toplamdan 2 veya 3 üyesinin kendi istediği isimler arasından seçileceğini düşünmektedir. Bu durumda yürütme organının iradesi ile hareket edebilecek 8 veya 9 Kurul üyesi olmaktadır. Ancak Dairelerde ve Genel Kurulda Bakanlığın isteği doğrultusunda çıkacak kararlar için bu sayı yetersiz kalmaktadır. En az 4 veya 5 üyeye ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla da tüm yargı teşkilatını kontrol etme ve yönlendirme yetisi bulunmamaktadır. Cemaatle de arası bozulduğuna göre karşısında en güçlü rakip olan Yarsav’la anlaşma zemini aramışlar, ancak Yarsav’ın bağımsız, tarafsız ve adil yargı için hassasiyeti bulunduğundan Bakanğın Kurum olarak HSYK seçimlerine müdahil olmaması gerektiği konusundaki tavrı karşısında (Bakanlığın Yarsav’a anlaşma teklifi ve Yarsav’ın cevabını Defne Bülbül hanım Facebook’ta ayrıntılı paylaşmıştır. Ayrıntısı için okunabilir.); Yarsav’ın çıkardığı listeyi delmek, oyları bölmek ve bu şekilde ihtiyaç duyduğu kendi siyasi ve ideolojik görüşüne yakın isimlerin Kurula girmesi sağlamak için, 2010 HSYK’sının mağdur ettiği Yarsav üyesi olan ya da sosyal demokrat kimliği ile yargı teşkilatında tanınan, özgül ağırlıkları olan meslektaşları cemaate olan hassasiyetlerini de kullanarak Platform içine dahil etmişlerdir. Yani Bakanlığın hedefi sosyal demokratlar vasıtasıyla Yarsav’ın listesini bölmek ve asıl seçtirmek istedikleri kendisine yakın 4-5 ismin Kurula girmesini sağlamaktır. Bakanlık bu hedefine ulaşır mı bilinmez ama Platform içindeki sosyal demokrat adayların hiçbirisinin Kurula giremeyeceği kesin. Bu durumda Yarsav ve Yargıçlar Sendikası olarak 11 adayımıza da sahip çıkmak, Bakanlığın bu amacını özellikle sosyal demokrat meslektaşlara iyi anlatmak ve listemizin bölünmemesini/delinmemesini sağlamak zorundayız.
Yürütme organının unuttuğu bir husus var. Eğer bu dönem sıkça gündeme gelen iddialar konusunda olası bir yargı süreci başlarsa, onlara da hukukun bağımsız, tarafsız ve adil bir şekilde uygulanması konusunda da güvence Yarsav ve Yargıçlar Sendikası listesindeki adayların eksiksiz seçilmesidir. Aslında karşı oldukları ve seçilmemesi için cemaatle işbirliği yapmakla dahi suçladıkları liste, her kesimin olduğu gibi kendilerinin de tek güvencesi konumundadır.
Cemaat bu seçimde yer alacak mı, yer alacaksa hangi yöntemle yer alacak bilinmez -gerçi cemaat seçimde yer alacaksa da 2010 sonrası oluşan HSYK’ya bakacak olursak YBP ile “paralellik!” gösterdiğinden ikisini de aynı kefeye koymak gerekir- ama Yarsav ve Yargıçlar Sendikasının Seçim bildirgesinde belirttiği ilkeler ve meslektaşların büyük çoğunluğu tarafından bu ilkelerin gerçekleştirilmesi için mücadele edeceğine inanılan adaylar ile arkasına Bakanlığı ve siyasi otoritenin Kanun yapma gücünü –her an ve her şeye rağmen- almış YBP’nun adayları arasında geçecek bir seçim süreci yaşayacağız. Yani meslektaşlar bağımsız, tarafsız ve adil yargıya hayat verebilecek HSYK ile Bakanlığa bağlı genel müdürlük gibi çalışacak HSYK arasında tercih yapacak. Netice olarak, Anayasanın 2. maddesinin varoluş mücadelesinin yaşanacağı bir dönem geçireceğiz. Haklar mücadele edilerek, direnilerek elbet bugün olmasa da yarın kazanılır. Ancak demokratik hukuk Devleti yara alırsa telafisi güç ve imkansız zararlara yol açabilir.
Meslektaşımızın sistem adına özgül ağırlığı sandığın içine attığı kağıt parçası kadar değil, tüm yukarıdaki sayılan hususlara gösterdiği refleks kadardır. Oyların çoğunu alan liste zaten seçilecek. Ancak gösterdiğimiz refleks seçim sonucunda vicdan muhasebesi yaparken bizi ne kadar rahatlatacak? İçine sıkıştığımız mengenede tercihimizi “Bağımsızlıktan” yana kullanırsak hem kendimiz için hem de Devletimiz için vicdanı rahatlatacak bir tepki ortaya koymuş oluruz.
ÖMER ÜNLÜ