AKP’nin Son Sürgünleri
2014 başında CNN Türk televizyonunda, Cüneyt Özdemir, “HSYK seçimlerinde Cemaate karşı hükümet ile birlikte hareket etmeyi düşünmez misiniz?” gibi bir soru sormuştu. “Nasıl güveneceğiz?” demiştim. Bu güvensizliğin iki nedeni vardı: İlki, bir yargı örgütünün siyasal iktidarla işbirliği yapmasının ileride yargı bağımsızlığı açısından doğuracağı sakıncalardı. İkinci neden ise bir vakıaya dayanıyordu.
Sanıyorum 2009 yılında, YARSAV üyesi de olan Ankara Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden, İstanbul'dan gelerek Ankara'da İşçi Partisi Genel Merkezinde arama yapan polisler ve onlara talimat veren savcı Zekeri Öz haklarında suç duyurusunda bulunmuştu. Bu nedenle kendisine 2010 HSYK'sı tarafından verilen “kınama” cezasına yaptığı itiraz, 17-25 Aralık süreci sonrasında oluşturulan yeni HSYK Genel Kurulu tarafından bir oy farkla reddedildi. Ret oyu kullananlardan biri de sayın müsteşardı. Yani bu gün FETÖ’cü oldukları iddiasıyla hapiste olan kurul üyeleri gibi, Adalet Bakanlığı temsilcisi de sayın Özden'in aleyhinde oy kullanmıştı. Anlaşılan hükümetin kafası biraz karışıktı. Bu olay bizde bir güven sorunu yaratmıştı. 5N1K programında sorduğum “Nasıl güveneceğiz?”sorusunun asıl nedeni bu olaydı.
Aradan bir kaç ay geçtikten sonra, sayın Özden'i hükümetin desteğiyle kurulan Yargıda Birlik Platformu'nun (YBP) sözcüsü olarak izlemeye başlamıştık. Özden, basına verdiği demeçlerde, Platformun hakyolcular, milliyetçiler, aleviler ve sosyal demokratlardan oluştuğunu, kendilerinin bu son iki bileşeni temsil ettiklerini duyuruyordu. İlerleyen süreçte Platformun bu bileşeninde yer alanlar, YARSAV'a gerçekten yargı bağımsızlığı ülküsü ile katılan 'gerçek' üyelerini bir bir istifa ettirip, sonradan derneğe dönüşecek olan Yargıda Birlik Platformuna üye yaptılar. Sloganları “Bir kaç arkadaşımız başsavcı, vekil, başkan olsa fena mı? Biz FETÖ ile mücadelede hükümetin yanındayız” idi.
YBP'NİN SOSYAL DEMOKRAT KANADI AĞIR BİR ŞOK YAŞADI
Seçimi YBP adayları az bir farkla kazandılar. Eğer YARSAV'dan gidenler olmasa, seçimi bugün FETÖ mensubu oldukları iddiası ile tutuklananlar kazanacaktı. Fetullahçıların yargı içinde beş bin civarında destekçisi olduğunu da bu seçimler sayesinde hepimiz öğrenmiş olduk. Bu seçimde Cemaatçiler YARSAV-Sendika adaylarına (bir kişi hariç) oy vermedikleri gibi YARSAV adaylarının arasına sızmaya da çalıştılar. En az iki adayı önceden kendi olanaklarımızla aldığımız duyumlar sayesinde eledik. Bir adayı deşifre etmemiz mümkün olmadı. Bu seçimlerin ayrıntısını “Yargıcın Örgütlenme Özgürlüğü- Türkiye Deneyimi” konulu çalışmamda anlattım.
Seçimlerden sonra, sayın Özden ile birlikte bir çok YBP üyesi Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçildiler. Kimi sosyal demokrat YBP'liler ise başsavcı, başsavcı vekili ve istinaf başkan ve üyesi oldular. Bu arkadaşlarımız, YARSAV'dan YBP'ye üye devşirme sürecini daha da hızlandırdılar.
3 Temmuz 2017 gecesi çıkartılan son HSK kararnamesi açıklandığında YBP'nin sosyal demokrat kanadı ağır bir şok yaşadı. Çünkü, özellikle büyük illerde görevlendirilen kendilerine yakın başsavcı vekillerinin çoğunun unvanları ellerinden alınmıştı. Unvanı alınanlar arasında az sayıda milliyetçi ve muhafazakar da bulunuyordu. Üstelik yargı kulislerinde benzeri sürprizlerin süreceği konuşuluyor.
YARGIÇLARA KARŞI KIZGINLIĞI BU KADARLA KALMADI
Kararname o denli mesaj doluydu ki; 2 Temmuz 2002 de, Sn. Tayyip Erdoğan'ın sabıka kaydının silinerek kendisine siyaset yolunun açılması için yapılan başvuruyu ''reddeden'' Diyarbakır 3 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin kararına muhalif kalarak, hukukçu kimliğini dünya görüşünün önüne koyan İstanbul yargıcı Ali Haydar Yücesoy bile Afyonkarahisar'a ''sürgün'' ediliyordu. Zira Yücesoy, Yargıçlar Sendikası üyesiydi. Üstelik, Komisyonun İstanbul Adliye'sinde özel yetkililer dışındaki yargıçlara karşı mobing uyguladığı iddiasıyla dilekçeler vermişti.
Yürütme temsilcilerinin sendikalı yargıçlara karşı kızgınlığı bu kadarla kalmadı. Yargıçlar Sendikası'nın 16 üye ve yöneticisini ülkenin çeşitli yerlerine dağıttılar. Örneğin, 36 yıllık bir kadın yargıcı, yalnızca İstanbul'da bulunan bir kolejde okuttuğu kızını bırakacak kimsesi olmadığı halde, Van'a atadılar. Ben de kamuoyunda savunduğum sendika ilkeleri ve etkinlikleri nedeniyle İstanbul'dan Kayseri'ye atandım.
“ODANIZI GELİP TOPLAMAZSANIZ, EŞYALAR DEPOYA KALDIRILACAK”
Yazının temasını en iyi anlatan atamalardan biri de, İstanbul Anadolu Başsavcısı Sn. Fehmi Tosun'un, isteği dışında bu görevden alınarak, Yargıtay Savcılığı'na atanmasıdır. Sayın Tosun'un da İstanbul'da öğrenim gören çocukları var. Eşi de talep dışında Ankara'ya atanmış durumda. İstanbul'da kalabilmek için daha alt görev olan Bölge Adliye savcılığını talep edeceği söyleniyor. Haberi tatilde öğrenen başsavcıya, ''odanızı gelip toplamazsanız, eşyalar depoya kaldırılacak''dendiği biliniyor. Oysa Fehmi Bey, YBP'nin kurucu yönetim kurulunda saymanlık görevi alacak kadar aktif çalışmış bir üyesi. 15 Temmuz darbe kalkışmasının bastırılması ve sonrasındaki süreçte yaptığı hukuki katkılar biliniyor. Ne yazık ki, onun durumuna ilişkin olarak kendi derneği olan YBD'den henüz bir açıklama duymadık.
Başa dönersek, bu atamalar bizim güvensizliğimizi sanırım haklı çıkardı. Yargıçlarla politikacıların birlikte hareket etmeleri yalnızca etik sorunlar doğurmakla kalmayıp, politikanın vefa kavramından uzak olması nedeniyle yargı mensupları açısından da güven sorunu doğuruyor. Başta, YBP ruhuna güvenerek yola çıkanlar olmak üzere tüm kararname mağdurlarına ''geçmiş olsun''. Adli tatile kadar Bölge Adliye Mahkemeleri mensuplarını da kapsayan yine yeniden bir kararname daha çıkarsa sakın şaşırmayın.
Nuh Hüseyin KÖSE