KAMUOYUNA DUYURUMUZDUR

KAMUOYUNA DUYURUMUZDUR

2010 yılında oluşturulan Cemaat destekli yargı kurulu eliyle sistemli olarak yıldırma, uzaklaştırma , emekliliğe zorlama gibi tasarruflara maruz bırakılan; hukukun üstünlüğüne inanan, bağımsız ve tarafsız yargının inşası için mücadele eden, mücadelenin yargı örgütlerinde etkin kullanılacağına inanan, bu uğurda bedel ödeyen, ödemeye devam eden, Türkiye Cumhuriyeti yargıç ve Cumhuriyet savcıları olarak son yaşananlar karşısında aşağıdaki konuları kamuoyuna bir kez daha hatırlatmak zorunda kalmaktan büyük üzüntü duyuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin uymak zorunda olduğu, Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu'nun ( Venedik Komisyonu ) 2010 tarihli 82. Genel Kurulu Yargı Sisteminin Bağımsızlığı Raporunda; hakimlerin görev yerlerinin değiştirilmemesi ilke olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, gerekçesiz olarak yargı örgütlerinde üye ve yönetici konumunda bulunan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının görev yerleri değiştirilmiştir.
Bu ilkenin " en üst düzey iç hukuk düzenlemelerinde yer alacak bağımsızlık kavramının açık bir unsuru olduğu " vurgulanmış, Yargıçların görev yerlerinin değiştirilmemesi ilkesinin anayasalarda yer alması, tutarlı ve sürekli olması önerilmiştir. 
Aynı raporda hakimlerin görev yerlerinin değiştirilmesi ilkesinin Avrupa Şartının 3.4. bölümündeki düzenlemede olduğu gibi " bir hakimi özgür iradesi dışında, fikri sorulmadan, terfi yoluyla dahi başka bir göreve veya yere atamamayı" da kapsadığı belirtilmiştir
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Hakimlerin Bağımsızlığı, Etkinliği ve Rolü Hakkında R (94 ) 12 sayılı kararında, hakimlerin mesleki kariyerlerine ilişkin bütün kararların nesnel ölçülere dayanması gerekliliği, hakimlerin seçimi ve kariyerlerinin vasıfları, dürüstlüğü, yetenekleri ve etkinlikleri de gözetilerek liyakat esasına göre olması gerektiği önemle vurgulanmıştır.
Bahsedilen bu ilkelere rağmen mesleki kıdem ve liyakatlarına ve daha önceki çalıştığı bölgelere bakılmaksızın, sendikamız üyesi olan, 2014 HSYK seçimlerinde aday olan, mesleğin vakar ve onurunu taşıyan; siyasal, ekonomik güç sahiplerine, sokağa ve kendi dünya görüşüne karşı bile bağımsız olmayı savunup uygulayan, adalet arayan toplum çoğunluğuna umut olan yargıç ve Cumhuriyet Savcıları yurdun dört bir yanına sürgüne gönderilmiştir. Bu haksızlığa maruz kalan üyelerimizin bir kısmı ailevi sebeplerle, bir kısmı ise bağımsız haberciliği son derece tartışmalı matbuatın hedef göstermesi nedeniyle, can güvenliği tehdidi altında meslekten ayrılmak zorunda kalmıştır.
Meslekte kalanlar ise yılmadan mesleğin onurunu ve saygınlığını yüceltmek, toplumun adalet beklentisini karşılamak üzere hukuki sorunlara çözüm bulmak için çalışmalarına devam etmek isterlerken, bir arada olamayacak haberler yan yana getirilmek suretiyle itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. 
Bilinmelidir ki; mesleğin itibarını yok edenler " beni de gör" tarzı kararlara imza atmayan, hukukun evrensel ilkelerini günlük siyasete alet etmekten uzak duran yargıç ve Cumhuriyet savcıları değillerdir. Mesleki onur kaygısı taşıyan yargı mensupları için Türkiye Cumhuriyeti yargısının itibarı, kişisel gelecek kaygılarının üstünde gelir.  
Yargının en üst kurulu olan HSK'nın bu durumun farkında olması, evrensel hukuk ilkelerinin yargının vazgeçilmezi olması için çaba gösteren yargıçlar ve savcıların da kurulu olduğunu unutmaması beklentimizdir. 
HSK, yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının sorunlarına çözüm bulan, yargının tüm güçlerden bağımsız olması için çabalayan, ulaşılabilir, ön yargıyla hareket etmeyen ötekileştirmeyen bir kurul görüntüsü vermek zorundadır.
Unutulmamalıdır ki; ülkemizde kuvvetler ayrılığı prensibi halen geçerlidir ve bu ilkeyi yok edecek bir kanun benzeri norm icat edilmemiştir. Yargının öncelikli görevi; yürütmeye, siyasi iktidarlara karşı bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumaktır.
Siyasi iktidarların adalet duygusundan sapmadan, görevini hukukun üstünlüğüne olan inancıyla yerine getiren, onurlu yargıç ve Cumhuriyet Savcılarına ihtiyacı vardır. Tüm sistemi kökünden sarsacak," dönemin Yargıç ve Cumhuriyet Savcıları" diye tanımlanacak bir yargı düzenine izin verilmemelidir.
Türkiye yargısının özenilecek, önemsenecek, saygınlığı olan bir yargı olarak dünya yargısında yerini alması, bizlerin çoğalarak varlığımızı sürdürmemizle gerçekleşecektir. 
Öte yandan, Türkiye Barolor Birliği isminin önündeki Türkiye sözcüğünün kaldırılması, barolarla ilgili siyasi iktidarın açıklamaları endişe ile izlenmektedir.
KHK'larla savunmanın etkisizleştirilmesine dair düzenlemeler savunmanın hukuk devleti için öneminin gözardı edildiğinin göstergesidir.
TBB'nin ve baroların yapılması düşünülen değişikliklerle bölünmeye yol açacağı, her siyasi grubun kendi barosunu kurmasının önünün açılacağı, avukatlık mesleğine kabul, meslekten çıkarma işlemlerinin Adalet Bakanlığının yetki alanı içine gireceği, dolayısıyla siyasi bir kurum olan Adalet Bakanlığının muhalif olarak kabul ettiği gruplara uygulayacağı, uygulayabileceği kararların vahim sonuçlar doğuracağı açıktır. Bilinmelidir ki, iktidarların avukatları olmaz. Avukatlar köle kullanmadıkları gibi, kimsenin de esiri olmazlar.
Savunmanın parçalanması ve siyasi iktidara tabi avukatlar ile baroların oluşması sonucunu doğuracak düzenlemeler yapılması hukuk devleti ve savunmanın bağımsızlığı ilkesine aykırı olup bu yanlıştan dönülmesi gerekmektedir.
Çok geç kalmadan durumun öneminin kavranması ve uygun tasarruflarla çözüm üretilmesine katkı sağlanmasını kamuoyundan diler saygılar sunarız

YARGIÇLAR SENDİKASI YÖNETİM KURULU